Evet, bugün yolumuza dünyanın en büyük turizm ikonlarından biri olan Eyfel Kulesi ile devam ediyoruz. Hepimizin bildiği Eyfel Kuelsi yalnızca Paris’in ya da Fransa’nın turizm incilerinden biri değil. Yapıldığı günden bu yana öyle bir hikayeleştirildi ve ikonlaştırıldı ki, gezginlerin bir çoğu mutlaka ama mutlaka bu yeri görmek istiyor. Kitaplarda, filmlerde, oyunlarda o denli çok şehrin ikonu olarak kullanılan ve neredeyse romantizm kelimesi ile özdeşleşmiş halde olan bu yapının bu kadar çok ilgi çekmesi şaşırtıcı olabilir mi?

Aslında, Eyfel Kulesi, mühendis Gustave Eiffel tarafından 1889 evrensel sergisi geçici olarak yapılmış bir eser. Ancak şu anki durumdan da anlayacağınız üzere, bu sergiden sonra öylesine benimsenmiş ve gerek yerel halk gerekse de dünya çapında öylesine sevilmiş ki günümüze kadar her geçen gün ününü katlayarak ayakta kalmayı başarmış. 1887 yılında yapımına başlanan Eyfel Kulesi için tam 2 yıl 2 ay boyunca çalışılmış ve 18.000 parça demir kullanılmış. Kulenin anten bölümü de dahil olmak üzere yüksekliği 325 metre olarak biliniyor. Düz hesapla baktığınız zaman bu yükseklik neredeyse 80 katlı bir binanın yüksekliğine denk gelmektedir. Haliyle ilk yapıldığı dönem düşünülürse dünyada o dönemde bu denli yüksek insan yapılarının sayısı pek de fazla değil. Zaten kule yapıldıktan sonra, 1931 yılında New York’ta bulunan Empire State binası inşa edilene dek dünyanın en yüksek yapısı olarak anılıyor. Sonrasında tahtını kaybetmiş olsa da Eyfel Kulesi günümüze kadar en ihtişamlı yapılardan biri olarak anılmaya devam etti.

Bugün Paris’in en değerli yapılarından biri olarak kabul edilen ve ülkenin tüm dünyada tanınan bir ikonu haline gelen bu yapı aslında ilk yapıldığı yıllar da pek de sevilmemiş. Dönemin ünlü sanatçıları başta olmak üzere günümüzün en değerli ikonik yapılarından biri olan Eyfel Kulesi’ni acımasızca eleştirmişler diyebiliriz. Hatta dönemin halkı, Eyfel Kulesini “metal kuşkonmaz” olarak tanımlamışlar ancak yapılacak olan sergiden sonra yıkılacağını düşündükleri için çok da fazla sorun çıkarmamışlar. Tabi ki, bugün kulenin yerinde sapasağlam kalmasından anlıyoruz ki, işler düşündükleri gibi gitmemiş. 1910 yılında Eyfel Kulesi için bir yıkım kararı bile çıkarılmış ancak detaylarını bir türlü çözemesek de bu kararın uygulanmadığı aşikar. Hatta öyle ki, günümüzde Eyfel Kulesi her yedi yılda bir yaklaşık 60 ton boya ile boyanarak revize edilen çok değerli bir yapı haline gelmiş durumda.

Eyfel Kulesi’nin tüm dünyada bu kadar ünlü hale gelmesi tek başına mühendisinin ya da tasarımcısının eseri değil elbette. Zamanının en yüksek kulesi olan bu yapı, üzerinden atlayan paraşütçülere, kuleye tırmanmak isteyen dağcılara hatta bisiklet ile kuleden inmeye çalışanlara dahi tanıklık etmiş. 1912 yılında ise Paris’te ticari yaşamını sürdüren bir terzi olan Richelt, kendi özel tasarımı olan pelerini ile kuleden atlamış. Herkesin gözleri önünde yere çakılan terziye uygulanan otopsi sonucunda Reichelt’in yere çakılmasından dolayı değilde, çarpışmaya yalnızca saniyeler kala geçirdiği kalp krizi nedeni ile öldüğü ortaya çıkmış. Zaman içerisinde Radyo ve Televizyonların yaygınlaşması ile birlikte Eyfel Kulesi’nin tüm dünya üzerindeki ünü de giderek artmış. Kulenin yer aldığı oyunlar, sahne gösterileri, romanlar giderek dünyanın farklı köşelerinden insanları bu yeri görmek için zorlamış diyebiliriz. 1925 – 1934 yılları ise bu muazzam yapının bilinirlik seviyesinde sıçrama yaptığı yıllar olarak kabul edilebilir. Bunun nedeni ise Citroen firmasının Eyfel Kulesi’ni dünyanın en büyük reklam panosu olarak kullanmasından kaynaklanıyor. Evet, dünyanın bugün hayranlıkla izlediği Paris ve Fransa’nın en ikonik yapısı Eyfel Kulesi’nin şahsına münhasır hikayesi bu şekilde.

Eyfel Kulesi’ni yakından görmek için gerçekleştireceğiniz bir seyahate NeredenNereye.com üzerinden alacağınız uçak bileti ile başlayabilirsiniz.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen adınızı buraya girin