İstanbul birçok yönden Türkiye’nin önde gelen metropolü ve en büyük kenti olarak kabul ediliyor. Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan doğal bir köprü niteliğindeki bu şehir, yalnızca günümüzde değil tarihin hemen her döneminde adından söz ettiren önemli bir yerleşim merkezi olmuş. Hal böyle olunca bugün geçmişinden miras kalan çok sayıda kültürel değere de ev sahipliği yapıyor. Hiç şüphe yok ki, gerek yurt dışında gerekse ülkemizde İstanbul denildiğinde akla ilk gelen mimari eserlerin başında Ayasofya yer alıyor.
Ayasofya, İstanbul’un UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan Tarihi Yarımada bölgesindeki en değerli mimari eser olarak kabul ediliyor. Birçok mimarin ortak kabulüyle eser kelimenin tam anlamı ile bir başyapıt olarak değerlendiriliyor. İstanbul’un Tarihi Yarımada bölümünde, antik şehir merkezinde 360 yılında inşa edildiğine inanılan eser Bizans İmparatorluğundan günümüze ulaşmış en değerli yapıtlardan bir tanesi. 15 yüzyıl boyunca bir bazilika, sonrasında bir cami olarak kullanılan yapı, Cumhuriyet döneminde müze olarak kullanıldıktan sonra 24 Temmuz 2020 tarihinde yeniden camiye dönüştürüldü. Pek çok mimarın kabulü üzerine başyapıt kategorisinde değerlendirilen bu eser tasarımıyla, mimari özellikleri ile pek çok ilke imza atmış bir eser. Tüm bu nedenlerden ötürü koruma altına alınmış, dünyanın en değerli yapıtlarından biri olarak kabul ediliyor. Eserin yapımında tuğla, gümüş, mermer ve altın kullanılmış. Tarihi boyunca oldukça fazla değişime uğrayan Ayasofya içerisinde Pagan, Katolik, Ortodoks ve İslam inancına dair izler bir arada bulunuyor.
İçerikteki Konular
Ayasofya Tarihi
Ayasofya’nın yapımına ilk olarak Bizans İmparatoru Büyük Konstantin döneminde başlanmış. Ancak, hükümdarın ömrü yetmediğinde yapının inşası oğlu II. Constantius döneminde tamamlanmış. 360 yılında tamamlanan yapıya “Büyük Kilise” anlamına gelen Megali Ekklesiya adı verilmiş. Ne yazık ki, dünya tarihinde pek çok eserin başına geldiği gibi Ayasofya’da tarihi boyunca birçok badire atlatmış. 404 yılında çıkan çatışmalar sırasında yıkılan yapının yerine İmparator II. Theodosius’un emriyle yeni bir tane yapılmış. Dönemin önemli isimlerinden Mimar Rufinos tarafından yapılan bu yapı 415 yılında halka açılmış ancak kısa bir süre son çıkan iç çatışmalar nedeniyle yeniden yıkılmış.
İlk kilisenin zaman içerisinde tahrip edilip yakılmasından sonra imparator I. Justinyen öncekiden çok daha büyük ve farklı bir kilisenin yapılmasını emretmiş ve bunun için Miletli İsidoros ile Trallesli Anthemius’u görevlendirmiş. Bu yeni kilisenin yapımında Eski Yunan, Anadolu ve farklı tapınaklardan getirilen çeşitli sütunlar ve taşlar kullanılmış. Bu dönem için inanılmaz bir rakam olan 10 bin kişi yeni kilisenin inşasında çalışmış ve ortaya Aya ve Sopha (Kutsal Bilgelik) anlamına gelen Ayasofya kilisesi çıkmış. Kubbe geçişi ve taşıyıcı sistemiyle mimari alanında önemli bir başyapıt olarak gösterilen yapının bir kısmı 553 ve 557 yılları arasında meydana gelen depremlerle yıkılmış. Restorasyon çalışmalarıyla tekrar yenilenen yapı yüzyıllarca Ortodoksluk patriğinin merkezi olmuş.
Haçlı Seferleri döneminde, 4. Haçlı Seferi sırasında Ayasofya Venedikliler tarafından yağmaya uğramış. Bu yağma sırasında her biri paha biçilmez olan, Hz. İsa’nın kefeni, Hz. Meryem’in sütü, Hz. İsa’nın mezar taşı gibi çok sayıda kutsal emanet çalınmış. Aynı dönemde Ayasofya papalık tarafından katedral olarak kullanılmaya devam etmiş. Bizans’ın son döneminin ardından zarar gören kilise, 1453 yılında İstanbul’un Fethi ile birlikte yeniden yapılandırılmış. Bu tarihten itibaren farklı Osmanlı padişahları Ayasofya bünyesine minare, imarethane, şadırvan gibi bölümler ekletmiş. Günümüzde gördüğümüz Ayasofya’nın bu denli sağlıklı şekilde bizlere ulaşmasında Osmanlı’nın ünlü isimlerinden Mimar Sinan’ın da imzası olduğunu unutmamak gerek. II. Selim döneminde Ayasofya için deprem sağlamlaştırmaları yapan Mimar Sinan, kilise tarihinin en etkili restorasyonlarından birini gerçekleştirmiş. Cumhuriyet tarihinde Mustafa Kemal’in emri ile son kez köklü bir restorasyona uğrayan kilise de kaybolmuş mozaikler gün yüzüne çıkarılmış ve ardından Ayasofya, Balkanlar Kurulu kararı ile müze olarak kabul edilmiş.
Ayasofya Camii
İstanbul’un ve dünyanın en değerli mimari başyapıtlarından biri olan Ayasofya, geçmişinden Türkiye Cumhuriyeti’ne miras kalmış olan bir yapı olarak 86 yıl boyunca müze olarak kullanıldı. Ancak, Osmanlı döneminde camii olarak kullanılmasına karar verilen yapı, 24 Temmuz 2020 tarihinde yeniden camii olarak ibadete açıldı. Bu nedenle orijinal adı “Hagia Sophia” olan yapı ülkemizde “Ayasfoya, Ayasofya Camii, Ayasofya -i Kebiir Camii” olarak da isimlendiriliyor.
Ayasofya’nın Mimari Özellikleri
- Ayasofya, yapımında kullanılan gümüş, tuğla, sütunlar ve işlemeleri ile bir mimari başyapıt olarak görülüyor.
- Ayasofya’nın kubbesi Roma’da yer alan Panteon’dan dahi daha büyük.
- Döneminde dünyanın merkezi olduğuna inanılan bu kilise içerisinde Bizans döneminde işlenmiş çok sayıda eşsiz mozaik bulunuyor.
- Kilise içerisinde, kucağında çocuğu Hz. İsa’yı taşıyan Hz. Meryem mozaiği son derece eşsiz bir işleme olarak kabul ediliyor.
- Ayasofya’nın inşa edildiği yön kutsal kabul edilen Kudüs’ü gösteriyor.
- Birçok Ortodoks kilisesinde olduğu gibi Ayasofya içerisinde de 4 büyük meleği tasvir eden çizimler yer alıyor.
- İstanbul’un Fethi’nden sonra cami olarak kullanılan yapının camları İslam mimarisine uygun vitraylar ile süslenmiş ve içerisinde Allah, Muhammed, dört halifenin isimleri, Hasan, Hüseyin yazan işlemeler yerleştirilmiş.
- Ayasofya içerisinde Rönesans’ın başlangıcı olarak kabul edilen Hz. İsa ve 12 Havari mozaiğini de görmek mümkün.
Ayasofya’ya Nasıl Gidilir?
Ayasofya, İstanbul’un Fatih semtinde Sultanahmet bölümü içerisinde Sultanahmet Camii karşısında konumlanıyor. İstanbul’da onlarca farklı şehir içi ulaşım sistemini kullanarak Ayasofya’ya ulaşım sağlamak mümkün. En kolay şekilde tramvay kullanarak gidebilirsiniz. Kabataş – Bağcılar tramvay hattının Sultanahmet durağı tam olarak bu eşsiz yapının karşısında yer alıyor.
Not: Belirtmiş olduğumuz üzere Ayasofya 24 Temmuz 2020 tarihinden itibaren yeniden camii olarak ibatede açıldı. Bu nedenle ziyaret ederken ibadethane kültürünün gerekliliklerini dikkat etmemiz gerektiğini unutmamalıyız.
Tarihe ışık tutan bu eşsiz yapıyı vakit kaybetmeden ziyaret etmek için Türkiye’nin her yerinden en uygun İstanbul otobüs biletlerini NeredenNereye.com üzerinden satın alabilirsiniz.
NeredenNereye.com ailesi keyifli ve mutlu seyahatler diler!