“Dünyadaki yüz bin şehrin her birinde güneş benzersiz şekilde batıyor. Sadece bir defa buna şahit olmak için seyahat etmeye değer. ” –RyuMurakami-

Belki de adını daha hiç duymadığınız bir kaşif olan İbn-i Battuta hakkındaki bu yazımıza başlarken modern toplum edebiyatının belki de günümüzde en büyük temsilcisi olan Haruki Murakami’nin bu sözleri ile başlamak yerinde olur diye düşündük. Daha öncesinde yayınlamış olduğumuz serüven tutkunu sıradışı beş kaşif yazımızda, keşfetme tutkularının peşinden giden ve dünyaya ayak izlerini kazıyan mecaracılardan bahsetmiştik. Keşfetmek, gezmek, görmek şartları her ne kadar değişse de yalnızca günümüzde değil, geçmişte de insanlığın şüphesiz en büyük tutkularından biri olmuştur. Bu yazımızda Orta Çağ döneminin en büyük seyyahlarından biri sayılan İbn-i Battuta’ya yer vermek istedik. Kendisi bilginin bu karanlık döneminde, güçlü bir irade ve cesaret örneği göstererek dünyanın farklı noktalarını gezmiş, edindiği bilgileri barındıran eşsiz bir seyahatnameyi insanlığa hediye olarak bırakmıştır.

İbn-i Battuta’nın tam ismi “Ebû Abdullah Muhammed bin Abdullah bin Muhammed bin İbrahim Levâtî Tancî” olarak bilinmektedir. Kendisine tam adı ile hitap etmek oldukça zor olsa gerek. Büyük kaşifin 24 Şubat 1304 – 1369 tarihleri arasında yaşadığı bilinmektedir. İslam kültürünün yaygın olduğu topraklarda, Levate kabilesinin bir üyesi olarak yaşamına başlamıştır. Kendisinin Orta Çağ döneminin en büyük seyyahlarından biri olarak kabul edilmesini sağlayan eseri, “Rıhlet-ü İbn Battuta” isimli gezi notlarından oluşan kitabıdır. Büyük kaşifin yolculukları sırasında dünyanın farklı noktalarında gördüğü, zalim hükümdarlar, hastalıklar ve daha pek çok engel ile karşılaştığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak kendisi yolculuklarına başlama noktası olan hac ibadetini yerine getirdiği Mekke’den sonra neredeyse hiç vazgeçmemiş ve seyahatlerine devam etmiş.

Mekke’de hacca gidip dönmeyen kaşif Battuta

Aslında elde pek fazla kaynak olmadığı için Kaşif Battuta’nın yolculuğuna başlamasını bir rivayete dayandırıyoruz.

Rivayete göre, büyük kaşif yirmi yaşındayken hacca gitmek ister fakat hac yolu üzerinde karşılaştığı bir ermiş kendisine Suriye’ye gitmeden yolculuğu tamamlayamayacağını bildirir.

Bunun üzerine Suriye üzerine yönelen kaşif bu güzergah üzerinden ibadetini tamamladıktan sonra yolculuğunu sonlandırmamaya karar verir ve Mezopotamya sınırına gider.

Mezopotamya sınırından başlayarak İpek yolu üzerinden Tebriz’e kadar yolculuk yapan Battuta, ikinci kez hacca gitmek için Mekke’ye dönmüş, burada kaldığı bir yıl boyunca hayalini kurduğu seferler için hazırlık yapmaya başlamıştır.

Kaşifin rotası: Mekke, Konstantinapolis ve Delhi…

Büyük kaşif, bir yıl süren hazırlığından sonra ikinci kez çıktığı yolculuğunda Afrika kıyılarını keşfetmeyi amaçladı ve “Etiyopya, Mogadişu, Mombasa, Zanzibar, Kilva” gibi yerleri gezdi. Aslında kaşifin amacı bu seyahatlerinden sonra doğduğu topraklarda yerleşik hayata geçmekti. Ancak dizginlemeyediği seyahat arzusu onu bir kez daha yolculuğa çıkarak, Umman ve Hürmüz Boğazı’nı görmeye itti.

Hikayesinin bundan sonrası ise tam bir azim ve başarı örneği oluşturuyor. Battuta gerçekleştirdiği bunca seyahat ve edindiği bilgiden sonra, Delhi hükümdarının emrinde çalışmayı istiyordu. Bu arzusunu yerine getirmek için önce Alanya’ya gitti daha sonra Konya yolunu takip ederek Sinop’a vardı. Buradan da anlayabileceğimiz üzere Kaşif Battuta’nın insanlık mirası olan eserinden dönemin Anadolu topraklarının gözlemini bulabiliriz. Büyük kaşif Kırım topraklarına vardığında, Altın Orda devletinde göreve getirildi. Buradaki görevini yerine getirirken hükümdarın eşi ülkesi olan Konstantinapolis’e gitmek istedi ve eşlik etmesi için yanına İbn-i Battuta verildi. Burada Ayasofya’yı gören kaşif etkilendiği bu esere geniş çaplı olarak eserinde yer vermiştir. Geri dönüş yolculuğunu ise Hindistan, Delhi’ye giderek sonlandırdı.

Maldivlerden Çin’e, Avrupa’dan Afrika Çöllerine bir hayat..

İbn-i Battuta daha sonra vardığı Delhi’de de fazla kalmadı. Burada bulunan hükümdarın çevresine zarar veren dengesiz tutumları neticesinde ayrılmak istedi. Ancak hükümdar kendisine Çin’e elçi olarak gitmesini teklif etti. Kaşif ilginç bir şekilde Çin’den bir önceki durağı olarak Maldiv Adaları’nı belirliyor. Bu rota boyunca, “Seylan, Sri Pada, Sumatra, Vietnam, Fujian, Pekin” gibi birçok bölgeyi ziyaret ediyor ve kuvvetli kalemi ile bugün bile coğrafyacılara ışık tutan eserinde yer veriyor.

Battuta serüven ve keşif dolu yaşamında Çin’den sonra Avrupa’da İspanya’ya daha sonrasında Afrika çöllerine seyahatler düzenliyor. Belki de bugün bile adını duymadığınız rotalara Orta Çağ döneminin kısıtlı imkanları ile giden bu kaşif, günümüzde Avrupa hatta tüm dünyada dönemini yansıtan en değerli seyyahlardan biri olarak kabul ediliyor. İbn-i Battuta’nın, Rıhlet-ü İbn Battuta isimli kitabının bir çevirisini bulma imkanınız olur mu bilmiyoruz. Ancak cesaret ve keşfetme arzusunun önderliğinde karanlık bir çağı aydınlatmış kaşifin kısa hikayesini sizlerle paylaşmayı denedik.

Belki bir Battuta olmak kolay değil ancak kendinizi farklı diyarlarda görmek de o kadar zor değil. Eğer yağmurla gelen bir cesaretiniz, hayaller ile yön bulan bir pusulanız varsa neden olmasın? Belki de hayatınızı topyekun değiştirecek bir yolculuğa başlamak için en uygun uçak yada otobüs biletlerini NeredenNereye.com üzerinden satın alabilirsiniz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen adınızı buraya girin